Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Translate

28 Haziran 2012 Perşembe

öyle bir hüzünlü hikaye işte...

         Öncelikle gerçek bir olaydan alıntıdır.hikayede geçen kişileri tanımam bir yakınları tarafından bana anlatıldı..
 
                                         *         *       *      *       *         *          *
          Güneşin o herkese mutluluk saçan fakat benimle alay eden yakıcılığı altında Taksim'den bindiğimiz dolmuşla Bakırköy'e doğru ağır ağır ilerliyorduk.
          Taksimdeki dolmuş durağına geldiğimizde Banu'yla birbirimize sormadan sahil şeritinden geçen dolmuşlara yönelişimiz yol boyunca ikimizide sakinleştirebilecek tek güzergahın bu olduğu konusunda fikir birliğine varmamızın bir sonucuydu.Oysa o gün tüm sakinleştiriciler bende ters tepiyor,kendimi kendimden bir türlü alıkoyamıyordum.
           Dolmuşa bindiğimizde pencere kenarına onu oturtmam gerekirken sanki zor durumda olan benmişim gibi koltuğa hemen kurulmuş ve yanağımı cama dayayıp kendimi minübüs içindeki kasvetli havadan soyutlamaya çalışarak boğazdaki gemileri saymaya başlamıştım.

           Gemiler.....Düzinelerce gemi...Dağınık bir taburun beklenmeyen bir anda karşılarından geçen yaralı bir subaya saygılarını göstermek için oldukları yerde esas duruşa geçen askerleri gibi boğazın girişine demirlenmiş gemilerin hüzünlü ve sabit bakışları arasında yol alıyorduk.Ne kadar da çoktular...Doğup büyüdüğüm şehrin kıyısındanda gemi geçerdi ancak hiç bu kadarını bir arada görmemiştim..Allahtan çoktular ve böylece saymayı bitiremiyordum.O hüzün içinde dönüp te Banunun yüzüne bakamazdım.Çünkü gözlerinin içine baktığımda suratımda olması gereken güçlü ve güven verici ifade yerine apansız belirivericek bir korkudan utanıyordum..Geceler boyunca uykusunda dahi seyrettiğim bu kıza şimdi bakamamak en çok bana koyuyordu....

             Dün akşam yatakta uyumadan önce söylemişti "sımsıkı sarıl bana ne olur.Ve sabaha kadar bırakma ...Çünkü bu gece son kez üç kişi uyuyacağız"

              Gerginliğimin ve güneşin o aylarda ender rastlanan sıcaklığıyla terleyen yanağımı dolmuşun camına büsbütün yapıştırmış,gözlerimi denizin üzerinde gelişigüzel yayılmış gemilerin arasında gezdiriyordum tekrar.İçinde bulunduğumuz bu lanet olası çaresizlikten bir an için kopabilmeyi diliyordum...


               " Bu düpedüz şehirlerarası yolculuk" dedim kendi kendime dolmuşun camından dışarıda bitmek tükenmek bilmeyen yolu izlerken.Yaklaşık kırkbeş dakikadır yoldaydık ve biz hala bakırköy'e varamamıştık.İstanbulu'un merkezi sayılan bir semtten,Taksim'den Türkiye'nin en kalabalık ilçesine gidiyorduk ve ikiside aynı şehrin içindeydiler ama ne kadarda birbirinden uzaktılar."kendinden ne kadar uzak bir şehir diye düşündüm.Oysa çocukluğumun geçtiği şehirde varmak istediğim en uzak yere en fazla on beş dakika yürüyerek gidebilirdim.

                 Sonunda dolmuş Bakırköy'e vardı.Yol boyunca Banu'nun elini hiç bırakmadım,hastaneye gidene kadar hiç bırakmadım.Belki korkudan,belki sevgiden ve belki de kendimi suçlu hissettiğimden bırakmıyorduk ellerimizi.Acaba kürtaj odasınada onunla beraber giremezmiydim,bazı kocalar karılarının doğumuna girip kameraya dahi çekebiliyorlardı.Ama ben onun kocası değildim ve biz bir doğum belgeseli çekmek yerine doğamayacak bir bebeği öldürmeye gelmiştik..

                   Hastaneden içeri girerken henüz yirmisinde bile değildik ama ellisini çoktan aşmış iki insan gibi ağı ağır yürüyerek geçtik kapı eşiğinden.Bize ayrılan odaya girdik.Odanın içindeki eşyalara bir daha hiç hatırlamamak üzere baktım.Aklımda kalan tek şey televizyonun müzik kanallarına ayarlı olmasıydıÖmrümün geri kalan kısmında bir daha duymak istemeyeceğmi bir şarkı çalıyor  ve Banu usul usul ağlıyordu.Yattığı yatağa uzanıp ona sarıldım.O ağlıyor ve o ağladıkça ben tir tir titriyordum.Titremeden utanıp geri çekildim.Korktuğumubelli etmemeliydim."Biz...sadece kurtulacağız"diyebildim gözyaşlarını silerken...

                  Odadan çıktıktan sonra doktor yanıma geldi"herşey hazırmı?" diye sordu gülümseyerek.Belki gülümsemese ondan daha az nefret edicektim.Hazır olup olmadığını sorduğu ise paraydı.Evet anlamında başımı salladım ve elimi cebimdeki cüzdana  attım.Cüzdanım daha önce cebimden hiç bu kadar zorlanarak çıkmamıştı.Daha önce hiç olmadığı kadar şişkindi.Parayı doktora uzatırken aldığım borç parayı arkadaşlarıma ödeyebilmek için beş ay boyunca bir barda her gece garsonluk yapmak zorunda olduğum aklıma geldi.Bu iş okulumun uzamasına neden olucaktı...

                    Kürtajdan iki gün önce doktorun muayenehanesine bebeğin durumunu öğrenmek için gitmiştik.Doktor Banu'yu ultrasona sokmuş ve bebeğin üç buçuk aylık olduğunu tespit etmişti.Ben ultrason odasına girmeyi cesaret edememiştim.Banu bebeği görmüştü.Yasalara göre üç aydan sonra kürtaj yasaktı.Bunu söyledikten sonra doktor bizi bebeği doğurmaya ikna etmeye çalıştı.Ama onun asıl derdi para değilmiydi?Çaresiz durumda olan biz değilmiydik?Yasalar sadece bizden daha fazla para kopartmasına yardım etmeyecekmiydi bu durumda?Ve tüm bu olup bitenin kızıştırdığı korku gözlerimden rahatça okunmuyormuydu?

                     Ne kadar param olduğunu sordu...olan param yalnızca 200 liraydı."Piyasada bu aya gelmiş bir gebeliğin kürtajı bin dolardan başlar ama sizin öğrenci olmanız ve benimde bir anne olup Banu nun yerinde kızımında olabileceğini dikkate alarakbu kürtajı size 1000 tl ye yaparım" dedi. Acaba o esnada kızınıda hamile bırakmak istediğimi bilseydi kurduğu her cümlenin sonunda bana oğlum diye hitap edermiydi...

                     Parayı çıkartıp doktora uzattım...O an o paradan da,bebekten de,o hastane odasındanda Banu'nun elini tutup kaçmayı,herşeyden kurtulmayı diledim.Sanki düğüne hazırlanmış taze bir gelin gibi Banu'yu beyazlar içinde odadan çıkarttılar.Organlarımdan yankılanan bir sesle kapı üzerime kapandı.Ömrümün en geçmek bilmeyen dakikalarıyla başbaşa bırakıldım...

                    beşinci dakika:"Bu odada sigara içmek yasaktır.Cezası 100 tl"yazıyor odanın duvarında insanla alay eder gibi..Umurumda değil diyorum buraya 1000 tl vermişim yakıyorum sigaramı..

                    onuncu dakika:Biten sigaramın ateşiyle ikinci sigaramı yakıyorum.Banu'nun adımı sayıkladığını duyar gibiyim.

                     on beşinci dakika:Hiç sönmeyecek bir sigara diliyorum Tanrı'dan buradan sağ salim çıkabilme duasının ardından.Kısa sigaraların insanlığa yapılmış en büyük işkence olduğunu düşünüyorum.

                      yirminci dakika:Kürtajın yirmi dakikada biteceğini söylemişlerdi.Telaşım daha da artıyor imdadıma dördüncü sigaram yetişiyor.

                       yirmibeşinci dakika:Yanlış saymışım henüz yirmi beşinci dakikaya gelmemişiz ama olsun ben beşinci sigaramıda söndürüyorum.Korkuyorum..

                        otuzuncu dakika:Hayır.hayır saçmalama öyle birşey olamaz,sadece on dakika geciktiler...Altıncı sigaram gırtlağımı yakıyor..

                         otuzbeşinci dakikada bebeği gözümün önünde canlandırmaya çalışıyorum.Ultrason odasına girmediğime pişman oluyorum.Acaba neye benziyordu?..kime?..Kafası babasınınki gibi,çocukluğunda alay edilmesine neden olunucak kadar kocamanmıydı acaba?..Ya gözleri?..Annesinin beni Tanrı!nın sonsuzluğuna inandıracak kadar derin,enfes suluboya mavisi renktemiydi?Kendime bir söz veriyorum..Banu2dan özgürce,rahatça,hiç kimseye hesap vermeden bir çocuk istiyorum.Bana Banu'nunkiler gibi bakacak bir çift göz daha istiyorum...

                          kırkıncı dakikada boğazın girişine demirlenmiş gemiler bir bir boğazdan geçmeye başlıyorlar.Göğüs kafesime hapsolmuş kanatları yolunmuş bir güvercin soluk borumu gagalıyor yedinci sigaramı söndürürken.

                           kırbeşinci dakikada bir gemi olmak istiyorum.Sıranın bana gelmesini ve benimde boğazdan geçmeme izin vermelerini istiyorum.
                          
                            ellinci dakikada bir gemi oluyorum.Koskocaman bir gemi.Ağırlıksız gövdemi üzerine pırlanta kırıntıları serpiştirilmiş,deniz yüzeyine belli belirsiz değdirilip kimseye çaktırmadan geçiyorum diğerlerinin arasından.Ne bu dünyadayım Ne de ötekinde.Ruhumu acılarıma bıraktım.Sonsuz bir sessizliğin içinde gemi olduğuma konsantre ettim kendimi.Koskocaman bir gemiyim ama heybetimden utanmadan ağlıyorum...

                            elli beşinci dakikada beni bir geminin gövdesinden söküp çıkaran dünyaya,Bakırköy'e,bu odanın içine döndüren kapının sesiyle bir hemşire giriyor içeriye.Geride bıraktığım geminin batışına aldırmadan ona yöneliyorum.
                             "Emre bey nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum.Ben...Ee şey...Arayabileceğiniz bir büyüğünüz varmı acaba?"
                               "Doğduğum yerdede gemiler vardı ama hiç bu kadarını bir arada görmemiştim"
                               "Birazdan doktorla başhekimin odasına çıkmanız gerekecek isterseniz ben de..."
                               "Siz hiç güzel bir sabahta boğazdaki gemileri sayarak Bakırköy'den Taksim'e yürüdünüzmü?"
                                "Kürtaj esnasında rahim duvarında beklenmedik bir kanama başladı.Banu hanımın uterusunda fındık büyüklüğünde bir kist saptandı.Doktor hanım talihsizce bu kisti ultrasonda gözünden kaçırmış olmalı.Yoksa..."
                                "Oysa kocaman gemileri sayarken ben hiçbir küçük tekneyi gözden kaçırmamıştım."
                                "Ölüm raporunu okumanız için başhekimin odasına çıkıp....."
                                "Siz hiç bir gemi olmayı hayal ettinizmi?Koskocaman bir gemi"
                                "Emre bey iyimisiniz?Kendinizde değilmiş gibi konuşuyorsunuz?Size bir sakinleştirici vermemi istermisiniz?"
                                 "Oysa bugün tüm sakinleştiriciler ben de ters tepiyor kendimi kendimden ve gemilerden bir türlü alamıyorum"
                                 "Doktor hanım!!! doktor hanım!! lütfen 302 numaralı odaya gelin hemen.Emre bey fenalaşmak üzere ya da ne bileyim şuurunu yitirmiş gibi.Doktor hanım?doktor hanım?"
                                  "Yo yo hayır hiç kimse bana o yolu yürütemez.Hayır bugün yürümeyeceğim.Hiç akıl karı bir iş değil bu.Hiçbir şuursuz o yolu yürüyemez hiçbir şuursuz
                            .."
                                   Oysa gözlerimden tam bir şuursuzluk okunuyordu hangi cehennemin adresinin nereden sorulacağının bilinmediği bir karanlığın içinden geçip Bakırköy'den Taksim'e doğru yürürken koşmak istedim olmadı.Etrafımda uçuşan suluboya mavisi gözlerle yürüyordum lanet olası taşların üzerinde...Ayağımı kaydırıp düşmek istedim olmadı...Melekler aradım etrafımda küfredebileceğim ama yoklardı.Ağlamak istedim, yüzümü buruşturup ağlamaya çalıştım ,olmadı,olmadı,olmadı...Sonra gemiler...Gemileri saymıştım gelirken,ne de çoktular....Hani nerdeler?Yok!yok!yoklar....Deniz aydınlık ama gemiler?....Hepsi batmış olmalılar.


                               *       *        *          *           *            *           *             *


Wearing,oxxo top,burberry shorts.steve madden shoes,louis vuitton bag,bracelet top shop,nacklase koton

        Hikayemiz biraz acıklı oldu ama arada bu da lazım..Tabii ben biraz daha dramatize ettim aslında sonu böyle değil:))Neyse bir tane daha kombin ekleyip kafanızın yorgunluğunu alıyım.Malum biraz uzun oldu sıkmamışımdır umarım;)))))


                                  









                           Wearing,dress from passage of atlas,bag burberry,shoes inci
            

26 Haziran 2012 Salı

this is my style

              Her ne giyersem giyiyim kendimi hiç bir kıyafetin içinde bu kadar rahat hissetmiyorum.Bir yırtık kotun insanda yarattığı karakteri herhalde psikologlara binlerce para verseniz yinede bu karaktere sahip olamazsınız.Kendinizi diğer insanlardan ayırırsınız bununla,her zamankinden özgür,her zamankinden fazla takmaz ve herkesden farklısınızdır.yani kendinize güven eksikliğinde sorun yaşıyorsanız psikologlara para akıtmak yerine giyin bir yırtık kot kendinizi dünyanın en özgür,en kendine güvenen insanı hissedin.Bir de altına giydiğiniz topuklu ayakkabıların tak tak sesi yokmu geçtiğiniz heryerde dönüp baktırır size.Belki de siz hep böylesinizdir ama ben değilim,ben böyle özgürleştiriyorum kendimi.Kıyafetleri çıkarıncada ben yine aynı ben fos ya da tın tın....Bugünlerde kendime kızgınımda:(((((

          I feel relax in this style.You can feel so free and different than the others,no one can interest you.Especially ripped jeans make can make you feel good.I love to wearing high shoes under the jeans.



    
















 Wearing,bershka jeans,zara shoes,top derique,bag koton,bracelet http://g-dstyle.blogspot.com/

24 Haziran 2012 Pazar

Benim adım Ayşe'nin annesi (my name is ayşe's mum)

     Çarşamba günü Ayşe'nin birinci yaşını kutladık.Sabahın köründe başladı hummalı çalışmalarımız.Küçük kızım sanki anlıyormuş gibi bütün gün heyecan içerisindeydi.Eşimizi,dostumuzu ve Ayşe'nin minik arkadaşlarını çağırdığımız küçük bir partiyle kutladık yaş günümüzü..Evet yaş günümüz diyorum çünkü kendimi onunla birlikte yeniden doğmuş gibi hissediyorum.Onunla birlikte hayat çok daha anlamlı hale geldi.Onunla birlikte bütün önceliklerim yer değiştirdi.Ayşe bana başıma ne gelirse gelsin yıkılmamayı dimdik durmayı öğretti.Daha önce çok küçük şeylere bile kafamı yorarken şimdi çok önemsiz geliyor.Üzüntülerim bile şekil değiştirdi.artık, beni sadece önem verdiğim insanlar üzebiliyor,diğerleri ise hiç umurumda bile değil.Artık kimsenin onuruma,şerefime,haysiyetime dokunmasına izin vermiyorum çünkü benim adım Ayşe'nin annesi....
      We celebrated ayşe's first birthday on last wednesday.She was excited all day like she knew her birthday.we had a little party with our friendship and her little friend. I feel like it was my birthday as well.My life has changed with her.My life is meaningful with her.my troubles even changed.Now no one can touch my pride,my dignity,my honor ,because my name is Ayşe's mother...




       



                                          Wearing,koton dress,zara shoes,koton bracelet
                                          

18 Haziran 2012 Pazartesi

fish and raki

   Denizden ne çıksa yiyen insanlardan biride benim.Bir de yanında rakı oh mis mis.Balığı bütün parmaklarınla yiyip o balıklı elinle rakı bardağını yudumlarken bir de dalga seslerini duyarsan balından yenmez.Babalar günü dolayısıyla ailemizi babasını silivrideki olta balık restoranına götürdük.Bu onun olduğu kadar bizim içinde çok güzel bir hediye oldu.Yolunuz düşüpte giderseniz özellikle kalamar kokoreç ve levrek sarmayı tavsiye ederim...
   I can eat abaut everything from the sea.I love raki with fish.I prefer to go fishing restaurant next to the sea,because i love to listen to sound waves when i eat my fish.We went to fish restaurant for fathers day at last weekend.There is a lovely fish restaurant in silivri,the name of restaurant is olta balık,i strongly recommend....







Wearing,sunnies rayban,bag louis vuitton,dress miss sixty




16 Haziran 2012 Cumartesi

neon

   Amerikada oyunculuk okumuş olan bir tanıdığım bana birgün hikayesini anlattı.Ben kadere çok inanırım ancak kaderimizin yönünü kendi kendimizede farklı yönlere saptırabileceğime de inanırım.Bu hikayede bununla alakalı, kader yada yazgı....Okulu bitirdikten sonra onlarca iş ilanına başvuran arkadaşım hiç birinden geri çağırılmamış.Yıllardır kendine çok güvendiğini sanan o şimdi büyük bir hayal kırıklığı içinde gittiği iş görüşmelerinde bile iki lafı biraraya getiremez olmuştu..Moral bozukluğuyla birlikte herşey gittikçe daha kötüye gidiyordu.Oysa zamanında oscar'ı bile alacağına inanan o değilmiydi.O gece yine oscar ödül töreni vardı ve o yine televizyondan izlemek zorunda kalmıştı.Ertesi sabah yine aynı moral bozukluğuyla supermerkete alışverişe gitti.Kasada parayı öderken kasiyer sadece ona ücreti söylemiş ve oda parayı fırlatıp marketten çıkmıştı.Çıktığında ne kadar suratsız bir kasiyer diye düşünüp sonra bir an duraklamış kendi suratsızlığı için de üzüntü duymuştu.Kendi kendine düşündü eğer dün gece oscar'ı o almış olsaydı ne yapardı ve karar verdi bugün oscar ödülünü o almış gibi davranıcaktı,bugün onun günüydü:)))Tekrar markete döndü ufak birşey alıp tekrar kasaya geldi.Kasiyer bayana merhaba bugün ne kadar güzelsiniz dedi,bayan döndü ve tüm içtenliği ve samimiyetiyle teşekkür ederim sizde çok yakışıklısınız dedi ve gülümsedi.Sanki daha iki dakika önce yüzlerine dahi bakmayan onlar değildi.Arkadaşım kendini çok çok iyi hissetmiş ve bu oyunu biraz daha sürdürmeye karar vermişti.O hafta ki iş görüşmesi de çok iyi geçmiş ve iki gün sonra işe çağırılmıştı.Artı onunda hayatının yönü değişmiş basamakları birer birer çıkmaya başlamıştı.
    Ben açıkçası enerjiyle yada kuantumla alakalı pek kitap okumadım yani okuma gereği bile duymadım çünkü buna inanmam için önümde o kadar çok yaşanmışlıklar var ki.Ben hayal ettiğim çoğu şeyi elde ettim,edemediklerimi ise iyice hayal edememişim demektir.Benim hayallerim zaten öyle büyük ulaşılamaz değillerdi keşke daha büyük hayaller kurabilmiş olsaydım ama hep engellendim söylediğimde, hayal kurma dediler,aşağılara in oysa kurmam lazımmış hayaller,olucak olanların başlangıcıymış.Ne bileyim işte bilemedim... .









Wearing,oxxo pants,h&m tunic,armani bag,shoes zara,earrings and nacklase some small sop in türkbükü

14 Haziran 2012 Perşembe

everything just for bodrum part:2

        Son gün bodruma gittik.Dikkatimizi çekti her yerde başkanımızı geri istiyoruz,o bir bodrum aşığı falan gibi yazılar.Dönüşte taksiye bindiğimizde taksi şöförüne sordum başkana ne oldu diye.Belediyede iki kişi yolsuzluk yapmışta o da imza atmış falan filan yani sonrada tutuklanmış..Ancak şöför öyle bir korudu ki başkanı inanmamak elde değildi doğrusu..Başkan bodrumun en zenginiymiş,paraya falan ihtiyacı yokmuş.Bodrum için çok şeyler yapmış herkes onu çok seviyormuş.Üstelik şöförün çalıştığı taksi durağını yolu genişletmek için küçültüp duraktan birçok arkadaşının ayrılmasına sebep olmuş..Ben her şeye rağmen çok seviyorum başkanı,herşeyi bodrum için yapıyor dedi.Çok duygulandım paylaşmak istedim,haa başkan haklımıdır bilmem ancak halkın sevgisi başkana büyük,adalet mutlaka yerini bulacaktır..herşey bodrum için.......





                              Wearing,sunnies rayban,tunic and hat some small shop in bodrum





Wearing,skirt nişantaşı some local shop,strapless hepsiburada.com,shoes A46
     
                       

                                                                         Türkbükü at night

12 Haziran 2012 Salı

türkbükü part 1

 Hafta sonu küçük bir kaçamak yapıp kendimi türkbükü sahilinde buldum.Kısa ama bana çok iyi gelen bir tatil oldu.Türkbükü'ne yaklaşık iki senedir gitmemiştim valla bizim türkün bükü görmeyeli olmuş ingilizin bükü:)))Cennet vatanımın en güzel yerlerinin artık ingilizler tarafından gasp ediliyor olması şahsen benim canımı sıkıyor..Tabiiki turist lazım bende biliyorum ama bunlar turistliği bırakında hepsi bodruma yerleşmiş tipler..Hayır bunlar sömürgeyi seven toplum ilerde bizi kovupta bodruma vizeyle almaya başlarlarsa şaşmayalım diye söyliyim dedim....Bu arada divan palmira harika bir otel özellikle hizmetinden çok memnun kaldım.İnsana kendini özel hissettiren çalışanlarıyla kendinizi çok çok rahat hissedebilirsiniz,şiddetle tavsiye ederim;)))

I was in türkbükü at last weekend.I had a great time there.A lot of english people living in Türkbükü.Because they now where the humans can live a beautiful life






       

Wearing,skirt bershka,bag koton,watch rado,shoes forever new,top top of my wedding dress

Wearing,louis vuitton sunnies,victoria secret swimming suit,hat some small shop in bodrum

Wearing,oxxo t-shirts,shorts from local bazaar,bag armani,dolce&gabbana sunnies

7 Haziran 2012 Perşembe

only me..

       Özgürlüğü sevdiğim kadar ben sevmeyide severim..Bazen bir barda sadece ben ve bir kadeh şarapla oturmayı sevdiğim gibi,sevgilinin gözlerine saatlerce ayrılmadan bakmayıda severim.Öyle yerler vardır ki insan kendini rahat hisseder,huzur içinde saatlerce orada oturabilir,aynı insanlar gibi aslında mekanlarında karakterleri vardır,,aynı insanlar gibi mekanlarada bağlanırsınız.Ben huzur bulduğum yerlere giderim ve huzur bulduğum kişilerle görüşürüm.Ben çok severim,gerçekten içten severim,bu yalnızca sevgiliye olan sevgi değildir mesela kardeşimide çok severim ya da arkadaşımı ya da bir yeri..Çok bağlanırım ben keşke bağlanmasam ama bağlanırım..Onunlayken ya da oradayken gözlerimin içi güler benim çok belli ederim sevdiğimi keşke biraz daha az belli edebilsem..Anlayışlıyımdır aslında,çok sabırlıyımdır çok beklerim, çok zaman veririm ama hala olmuyorsa, hani derler ya bazı insanlar vardır ama aslında onlar yoklardır.Kıskancımdır kim değilki aslında ama ben çok belli ederim keşke biraz daha az belli edebilsem..İnsanım işte ben insan gibi insan......
         I like freedom and i like to love as well.Sometimes I ve just stay me and a glass of wine in a bar and some times I can stay look my lovers eyes for hours without leaving. There are places so that the human being feels comfortable, sit there for hours in peace, actually places has characters like the same with people,,










Wearing, miss selfridge dress,zara bag,koton bracelet..